Bu Blogda Ara

30 Nisan 2014 Çarşamba

Ramazan Çakıroğlu: Bir Bilge Ağaç

Ramazan Çakıroğlu
[© Ramazan Çakıroğlu - KanalKultur] - İnsanlar gibi "anıt ağaçlar" da tarihin taşıyıcısıdır. Sadece anıt olanlar mı? Özünde tüm varlıkların tarihi taşıma ve yaşatma görevi vardır... Tarih demek, özünde yaşadığımız demektir... Yoksa; yaşadığımız ve elimizden tutan gelecek neyin üstünde duruyor?... Canlı ve cansız tüm varlıklarıyla bu dünyanın ve evrenin değil mi?...

Öyleyse, insanoğlu hem kendi türüne hem de bu varlıklara çok yakın ve anlayışlı davranmak zorundadır... Gün gelir, bastığı toprak, üstünde yaşadığı dünya ayağının altından, gelecek de ellerinden kayar gider...

Anlatacağımız, her seferinde daha da geniş ve güçlü şeyler düşündüren bir ağacın kısa öyküsüdür... İnsanlar ve ağaçlar arasındaki bağı tanımlayan, ender örneklerden biridir...

Sözümüze konu olan, meşe ağacı, Dünya üzerinin Zonguldak coğrafyasının, Gökçebey ilçesi Veyisoğlu Köyü'ndedir... Kahramanımız, eski bir Roma mezarlığı içinde yer alan bir meşe ağacıdır... Kahraman diyoruz, çünkü bir ağaç için, kara yağmura, çamura ve insan baltasına karşı beş yüz yıldan fazla direnmek kolay değildir... İnsan dediğin en fazla yüze kadar yaşar...

Başlangıçta, bu direngen ağacı doğa gönüllüsü Nail Yurtaçan ve eğitimci Ali Rıza Yılmaztürk fark ederler... Bu iki insanla birlikte ilçeden bir çok kafadarın da el ele vererek "anıt ağaç" olarak tescil ettirdikleri, çevre düzenini yaptıkları bir meşe ağacıdır bu... Dile kolay, beş yüz yıldan fazla yaşı olan, devirler görmüş bu ağaç, geçmişte de şimdi de insanların önemli bir buluşma yeri olmuştur...

Bilge bir ağaç dedik. Belki "ağacın da bilgesi mi olurmuş?" diyenler çıkacaktır. Öykümüzü yine de anlatalım...

Bilge ağacın; yöre halkından ve çok uzaklardan ziyaretçileri geliyor. Öğretmenler, öğrenciler, akademisyenler, aydınlar geliyor... Ağaçla birlikte vadiyi, dağları seyrediyorlar... Karşı tepede ormanlarla kaplı tepeleri... Karasalih Dağı'nı... Kara Salih Efsanesi'nin geçtiği yerleri.... Aloğlu Kalesi'ni... Ufuk çizgisinin yakınında, solunda ve sağında serpilmiş insan emeği kokan köyleri... Güneyden Kuzeye doğru akıp giderken, ana rahmi gibi yatağında tarih ve arkeoloji barındıran milyon yılların Filyos ırmağını...

O insanları buluşturuyor bu bilge ağaç... Bilge ağacın yanında en son görülen; tarihçi bir bilim kadını, bir arkeoloji doçenti ve Ispartalı bir orman mühendisiyle biyolog eşi idi...

Aysel Alver - Agoni | Agony

Aysel Alver, Binil-mez I 
| Not  to be ridden I, 
metal konstrüksiyon -
kağıt hamuru-kolaj,
Metal construction -
papier mache-collage,
65 x 145 x 70 cm., 2014
[KanalKultur] - Galeri İlayda 9 mayıs – 8 haziran 2014 tarihleri arasında Aysel Alver’in  "Agoni | Agony" isimli solo heykel sergisine ev sahipliği yapıyor.

Beşinci solo sergisinde Aysel Alver "agoni" kavramı üzerinde duruyor. Temelde tıp alanında kullanılan, "ölmeden önceki an" anlamına gelen bu terimi Alver, yaşadığımız tarihsel süreçte ahlaki ve etik değerleri betimlemek için kullanıyor.

Sergisinin hazırlıklarına "Ahlaki çürüme ne zaman ve nasıl başlar?" sorusuyla yola çıkan Alver, bu çürüme sürecini insan ve değerleri bağlamında "agoni" bir zaman dilimi olarak yorumluyor. Alver kesintiye uğrayan modernleşme ve aydınlanma sürecini dengesi bozulmuş hümanizm anlayışı ve deforme olmuş ahlaki ve etik değerler üzerinden tarif ediyor.

"Yozlaşma olarak da ifade edilebilecek bu sürecin oluşumunda, hükümetlerin ideolojik yapıları veya dini yaptırımları ile aile yapılarının çok büyük etkisi var. Bireylerin çocukluktan itibaren psikoseksüel gelişim süreçlerinin baskılanması  veya müdahaleye uğraması ve evrensel ahlaktan mahrum bırakılarak yetiştirilmesi bu sürecin koşullarını hazırlıyor. Toplumsal bir mesele haline gelen bu türden müdahalelerin yarattığı deformasyon ile ortaya çıkan patolojik denilebilecek kişiliklere dikkat çekmek gerekiyor. Benzer biçimde, bu yaptırımların daha sonraki süreçlerde özel ve kamusal alanlarda pekiştirilmesi yaşanan tahribatı derinleştiriyor." diyen Alver "agoni" bir zaman dilimi olarak betimlediği bu türden ahlaki ve etik değerlerin yitimini galeri mekanında sergilediği eserlerde gerçekleştirdiği psikanalitik bir yaklaşımla izleyiciye deneyimletmek istiyor...

* * *

Aysel Alver, Emme | Don't Suck,
Metal konstrüksiyon - kağıt hamuru-kolaj,
Metal construction - papier mache - collage,
65 x 68 x 52 cm., 2014
Aysel Alver points to the concept of "agony" at her fifth solo exhibition. Alver uses this term, which is generally used in medicine and means "the moment before death", to describe moral and ethical values in the historical process we live in.

Alver, starting preparations for the "Agony" exhibition with the question "When and how does ethical corruption begin?" interprets this corruption process as an "agony" period of time in terms of human beings and their values. Alver describes the interrupted modernization and enlightenment process over unbalanced perception of humanism and deformed moral and ethical values.

Alver states "Ideological structures or religious sanctions of governments and family structures had a great impact on the emergence of this process which can also be defined as corruption. Psychosexual development processes of individuals since their childhood being under pressure or intervened with and growing deprived of universal ethics accelerated the conditions for this process. It is required to give attention to personalities that might be called pathologic, emerging from the deformation of such kind of interventions which have become a social issue. Similarly, strengthening these sanctions in public and private areas in the upcoming processes deepens this distortion and wants the audience to experience the loss of these moral and ethical values she describes as an "agony" period of time through a psychoanalytic approach in the art pieces exhibited at the gallery.

29 Nisan 2014 Salı

Psikanaliz ve Sanat Karşılaşmaları! Gerçek, Fantezi ve İdeoloji

Orlan'ın Metamorfoz adlı işi psikanalize doğrudan bir meydan okumayı içeriyor. Beden üzerinde bir hakkımız var mı?

Boşluk, hiçlik ve eksik sanatta nasıl bir yer tutuyor?

Gündelik hayatın dokusunun içine sızmış olan fantezi nesneleri sanatta nasıl ortaya çıkıyor?

Arzudan kaçarken arzuya yakalanmak ne demek?

Psikanaliz, sanat ve politika, sanat ve özgürlük arasındaki ilişki nedir?

Dr. Özgür Öğütcen ve Ezgi Bakçay Çolak, 2, 9, 16 ve 23 mayıs 2014 tarihlerinde Karşı Sanat - Versus Art'ta "Psikanaliz ve Sanat Karşılaşmaları! Gerçek, Fantezi ve İdeoloji" başlıklı bir dizi seminer veriyor.

Dr. Özgür Öğütcen ve Ezgi Bakçay Çolak seminer çağrısında şunları kaydediyor:

"Psikanaliz ve sanat pek çok açıdan birbirine açılabilir, karşılıklı olarak birbirini açabilir. Sanatçılar kendi yolculukları sırasında psikanalizden ipuçları alabilirler ya da ondan büsbütün uzak durmayı tercih edebilirler. Bu seminerlerde amacımız psikanaliz ve sanatın olası bir karşılaşmasının nasıl olabileceği sorusunun peşinden gitmek. Psikanaliz sanat hakkında konuştuğunda ne söyleyebilir? Sanat psikanalizi nasıl eleştirip dönüştürebilir? Sanatı hangi psikanalitik kavramlar aracılığıyla düşünebiliriz? Sanatın psikanalize ihtiyacı var mı? Terapi ve sanatsal üretim süreci karşılaştırılabilir mı? "Süblimasyon" kavramı sanatsal yaratıcılığı açıklamakta yeterli mi? Sanatçının biyografisi onun yaratıcılığına nasıl etki eder? Peki ya terapist sanattan ne öğrenebilir, kendi pratiği sanatın sınavından geçebilir mi? Sizi Orlan, Duchamp, Warhol ve Beuys üzerinden sanat ve psikanaliz karşılaşmasına davet ediyoruz."

Dr. Özgür Öğütcen ve Ezgi Bakçay Çolak - Psikanaliz ve Sanat Karşılaşmaları! Gerçek, Fantezi ve İdeoloji / 2, 9, 16 ve 23 mayıs 2014; Karşı Sanat - Versus Art, Gazeteci Erol Dernek Sokak No:11 / 3-4 Hanif Han, Beyoğlu - İstanbul

Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür | Never Again! Apology and Coming to Terms with the Past

"Bir Daha Asla!: Geçmişle Yüzleşme ve Özür", Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür'ün ortak projesi...

Geçmiş üzerine tartışmalar, son yıllarda hem yaşadığımız coğrafyada hem de dünyanın başka yerlerinde, politik ve sosyal alanda gitgide daha fazla yer kaplıyor. Geçmişle yüzleşme ve özür talebi, bu tartışmaların çatışma noktalarından en önemlisi.

Geçmişle yüzleşme, Türkiye'nin 'başına açılmış bir belâ' değil dünyanın gündemindeki bir mesele, evrensel bir dava. Bu nedenle uluslararası örneklere bakarak karşılaştırma yapmak; Türkiye'deki unutma kültürünü dönüştürmek ve adalet duygusunu onarıcı bir hatırlama kültürünün uygarlık sürecinin bir parçası olduğunu kabul etmek açısından önemli. Bu yönüyle geçmişle yüzleşme ve özür, nasıl bir toplumda yaşamak istediğimiz ve nasıl bir ortak gelecek kurmak istediğimizle de ilgili.

"Bir Daha Asla!: Geçmişle Yüzleşme ve Özür" sergisi, geçmişle yüzleşme deneyimlerini ve özür dileme eylemini, toplumların ortak demokrasi kültürünü oluşturma mücadelesi bağlamında ilişkisel olarak ele almaya çalışıyor. Sergi, sekiz vakaya yakından bakarak geçmişte yaşanan hak ihlalleri, katliamlar, soykırım ve insanlık suçlarıyla devletlerin nasıl yüzleştikleri, hangi süreçlerden geçtikleri, nasıl özür diledikleri ve dilenen özrün anlamı üzerine düşünmeye çalışıyor.

Sergide özel olarak incelediğimiz vakaların yanı sıra, günümüze kadar dilenmiş olan resmî özürlerin kapsamlı bir haritası da yer alıyor. Elazar Barkan ve Graham G. Dodds'un danışmanlığında hazırlanan, tasarımcı ve sanatçı Mahir M. Yavuz'un görselleştirdiği bu özel proje, resmî özürleri, tarihsel bağlam ve mekân ilişkisi üzerinden ele alıyor.

Proje dâhilinde iki de kitap hazırlandı. Serginin tamamlayıcısı niteliğindeki katalog, sergi boyunca İzmir Resim Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi'nden ücretsiz edinilebilir. Sergi kapsamında ele alınan vakaların ayrıntılı olarak incelendiği metinlerle beraber, geçmişle yüzleşme üzerine çalışan yazar ve akademisyenlerin katkılarının yer aldığı kitap ise "Bir Daha Asla!: Geçmişle Yüzleşme ve Özür" adıyla İletişim Yayınları tarafından basıldı.

24 Ekim – 15 Aralık 2013 tarihleri arasında İstanbul DEPO'da açılan ve basının ve izleyicinin yoğun ilgisiyle karşılanan sergi Anadolu turnesine İzmir'den başlıyor. Sergi, daha sonra Ankara, Samsun ve Diyarbakır'da izleyiciyle buluşacak.

Proje koordinatörleri: Asena Günal (editör), Önder Özengi (küratör), Özlem Yalçınkaya, Kubilay Özmen; Vaka metinleri: Mehmet Sinan Birdal, Derviş Aydın Akkoç; Akademik danışman Elazar Barkan; Resmî özürler listesi: Graham G. Dodds; Sergi tasarım: Sarper Takkeci; Sergi ve katalog grafik tasarım ve uygulama: Fevkalade; Prodüksiyon: Ahmet Aküzüm, Erdal Sezer; Veri haritalama: Mahir M. Yavuz; Video montaj: Sevgi Ortaç; Fotoğraf baskıya hazırlama: Derin Korman; Çeviriler: Irazca Geray, Liz Amado, Barış Yıldırım, Aslı Çetinkaya, Aylin Ülçer, Çiçek Öztek, Balca Ergener; Sergi tasarım uygulama: Şantiye Destek; Fotoğraf baskı: DAKA A.Ş.; Folyo baskı: 3T Reklam; Baskı: Mas Matbaacılık A.Ş.

* * *

"Never Again!: Apology and Coming to Terms with the Past", is a joint project of Open Society Foundation and Anadolu Kültür.

Issues around the past have increasingly become a topic of discussion in the political and social spheres both in our geography and at other places in the world in recent years. Confronting the past and the demand for apology is the major point of controversy in this discussion.

Confronting the past is not a predicament that befell Turkey; it is an issue on the world's agenda, a universal cause. This is why looking at comparative international case studies from around the world will contribute to transforming the culture of forgetting in Turkey and acknowledging that a remembering culture that would restore a sense of justice is a part of the civilization process. In this respect confronting the past and apology is also about what kind of a society we want to live in and the kind of shared future we want to build.

The exhibition "Never Again!: Apology and Coming to Terms with the Past" aims to explore experiences of coming to terms with the past and the act of apologizing in scope of societies' efforts to constitute a common culture of democracy from a relational perspective. Looking closely at eight cases from around the world, the exhibition contemplates how states have come to terms with past rights violations, massacres, genocide and crimes of humanity, and the meaning of the issued apology.

In addition to the specifically presented case studies, the exhibition also includes a comprehensive map of the official apologies issued up to date. This special project realized in consultancy with Elazar Barkan and Graham G. Dodds and visually designed by designer and artist Mahir M. Yavuz, explores official apologies via the relation of the historical context and given space.

Two books were also published in scope of the project. The catalogue, which is a complementary volume to the exhibition, can be obtained free of charge from Depo throughout the exhibit. The second volume, titled Never Again!: Apology and Coming to Terms with the Past, comprised of texts examining the case studies presented in the exhibition in detail and featuring contributions by authors and academicians working on issues of confronting the past, has been published by Iletişim Publishing.

"Never Again! Apology and Coming to Terms with the Past” was first opened in DEPO, Istanbul on October 24th, 2013 and attracted tremendous attention both from the audience and the press. First stop of the exhibition in Anatolian cities is Izmir. Later, the exhibition will meet with the audience in Ankara, Samsun and Diyarbakır.

Project coordinators: Asena Günal (editor), Önder Özengi (curator), Özlem Yalçınkaya, Kubilay Özmen; Case texts: Mehmet Sinan Birdal, Derviş Aydın Akkoç; Academic consultant: Elazar Barkan; List of official apologies: Graham G. Dodds; Exhibition design: Sarper Takkeci; Exhibition and catalog graphic design and application: Fevkalade; Production: Ahmet Aküzüm, Erdal Sezer; Data mapping: Mahir M. Yavuz; Video editing: Sevgi Ortaç; Photo edit: Derin Korman; Translations: Irazca Geray, Liz Amado, Barış Yıldırım, Aslı Çetinkaya, Aylin Ülçer, Çiçek Öztek, Balca Ergener; Exhibition design application: Şantiye Destek; Photo prints: DAKA A.Ş.; Folio prints: 3T Reklam; Print: Mas Matbaacılık A.Ş.

"Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür" | "Never Again! Apology and Coming to Terms with the Past" / 2 – 25 mayıs 2014; İzmir Resim Heykel Müzesi, Kültürpark Sanat Galerisi, İzmir

25 Nisan 2014 Cuma

Onur Mansız - Trajedi

Onur Mansız - "False Lunacy",
tuval üzerine yağlı boya, 190 x 135 cm., 2013
[KanalKultur] - art ON İstanbul, 27 mayıs - 12 temmuz 2014 tarihleri arasında genç sanatçı Onur Mansız'ın "Trajedi" adlı ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.

İspanya'da yaşayan sanatçının hiperrealist portreleri izleyicilerden bir duygu yoğunluğu talep ediyor; onları melankoli ve belki de kara bir mizahın sınırlarında dolaşan kendi trajedileriyle yüzleşmeye çağırıyor.

Onur Mansız'ın kurgulanmış figüratif kompozisyonlarının odağında bireyin dış müdahalelere açık iç dünyasındaki çalkantıları yer alıyor.

Model olarak yakın çevresinden seçtiği kişileri kullanan sanatçı, en doğru ışık ve ışık açılarıyla yarattığı atmosferde, onların çıplak bedenlerine projeksiyon yansıtarak fotoğraflıyor. İstediği detayları tuvale aktarırken sanatçının teknik ustalığı devreye giriyor.

Onur Mansız - "Vanity Remains",
tuval üzerine yağlı boya, 175 x 120 cm., 2014
Sanatçının duygusal-gerçekçi yaklaşımının, resimlerdeki teatral kurgunun hâkim olduğu kompozisyonlara aykırı düştüğü söylenebilir, ancak bu tezatlık izleyiciyi içine çeken güçlü bir iluzyon oluşturuyor. Figürlerin üzerine yansıtılan görüntüler, modellerin yüz ifadeleri ve beden dillerinin yanı sıra omuzlarına yüklenen rollere ve psikolojik derinliklerine ışık tutuyor.

Mansız'ın adeta altını kalın kalın çizdiği bedenler, konusu sanatçının kendisi, sanatı, hatta insanlık olan yeni hikâyeler anlatmasına olanak tanıyor.

Tuvallerdeki bireyler bize çok benziyor: Hemen her gün savaşıyor, yara alıyor, tökezliyor ve sonra - zorunluluktan ya da değil- tekrar ayağa kalkıyor - hayat devam ediyor.

Onur Mansız

1986'da İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölumü'nden mezun oldu. Ourense ve İstanbul arasında mekik dokuyor, yaşıyor ve çalışıyor. [KanalKultur]

Onur Mansız -  Trajedi /  27 mayıs - 12 temmuz 2014; art ON İstanbul, Şair Nedim Caddesi, No: 4 Akaretler - Beşiktaş - 34307 İstanbul

Karadeniz İsyandadır - Nükleer Katliamdır!


 Kazalardan kaçınılamaz. Tasarım kusurları, yıpranma, mekanik ve insani hatalar nedeniyle kaza olasılığı yapısaldır. Kaza ve sızıntılar, yüksek toplumsal maliyete yol açar ve sınır tanımaz.

 Yüzbinlerce yıl radyoaktif kalan atıkların zararsız hale getirilmesi mümkün değildir. Atıkların yeraltı sularına, nehirler ve ırmaklara sızma riski yüksektir.

 Normal işleyişi sırasında fark edilmeyen / örtbas edilen sızıntılar nedeniyle, geniş bir alanda radyoaktif kirlilik yaratır. Nükleer santral civarında belirli oranda radyasyon artışı yaşandığı, hava, su, toprak kirliliğine neden olarak canlı yaşamı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı bilinen bir gerçektir.

 Deprem, sel, tsunami ve tayfun gibi afetlerde kaza riski yükselir. Fay hatları yakınına reaktör kurulması ekstra risk yaratır

 Kapanan santraller uzun süren söküm aşamasında nükleer atık haline gelir ve söküm maliyetleri çok yüksektir. Kullanılmış yakıt çubukları ve atıklar yerin altında çelik tanklara gömülür. Ancak bu tanklar da 10-15 yıl içerisinde yüksek düzeyli ve sürekli radyoaktif ışıma sonucunda çatlar ve sızıntı meydana gelir. Tam olarak bir yalıtım ve bertaraf teknolojisi henüz bulunamamıştır

 Şeffaf değildir, yatırım kararından silah yapımına, kazalardan atıklara kadar her aşamada gizlilik esastır, radyoaktif sızıntı ve kazalar örtbas edilir.

 Çernobil'i unutamadan, Japonya – Fukuşima felaketini yaşadık...

Müzisyenler, oyuncular, avukatlar, gazeteciler ve ekoloji mücadelesi verenler #NükleereİSYAN dediler!

Çernobil'in 28. yılında Karadeniz İsyandadır Platformu'nun çağrısıyla bir araya gelen; müzisyenler, oyuncular, avukatlar, gazeteciler ve ekoloji mücadelesi verenler nükleere karşı hazırlanan şarkıyı seslendirdiler.

Hazırlanan klipte, İstanbul Milletvekili Melda Onur; gazeteci Mehveş Evin, Serkan Ocak ve Utku Zırığ; oyuncu Sadi Celil Cengiz ve Gizem Akman; Çağdaş Hukukçular Derneği'nden Av.Efkan Bolaç ve Ekoloji Kolektifi Derneği'nden Av. Cömert Uygar Erdem; müzisyen Volkan Cebeci ve Aydoğan Topal; Nükleer Karşıtı Platform'dan Fidan Üredi, Yeşil Gerze Çevre Platformu'ndan Canan Armutcuoğlu ve Karadeniz İsyandadır Platformu'ndan Yağmur Sakarya kamera karşısına geçip "Nükleer Katliamdır" dediler.

24 Nisan 2014 Perşembe

Firuz Kutal çizdi: 24 Nisan 1915'e dair...

© Firuz Kutal çizdi: "24 Nisan 1915'e dair..."

Gani Pekşen - Küll

Halk müziği sanatçısı ve Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı'ndan Dr. Gani Pekşen Gani Pekşen'in solo albümü "Küll" Kalan Müzik tarafından yayınlandı. Müzik yönetmenliğini şelpe (mızrapsız bağlama) ustası Erdal Erzincan yaptı.

Albümde yer alan eserler, 1986-1994 yılları arasında, Peşken tarafından Malatya, Arguvan ve civar köyleri ile, İstanbul'da yaşayan Arguvanlı Alevi Dede ve Zakirlerin sesi ve sazından  derlenmiş, Peşken tarafından notaya alınıp işlendikten sonra Erdal Erzincan ve Ulaş Kurtuluş Ünlü'nün desteği ile ortaya çıkarılmış.

Albüm, Pekşen'in derleme anında yakından gözlemleyebilme imkânı bulduğu Aleviliğin, canlı müzik kültürü örnekleri olan deyişler, duvaz imamlar,  mersiyeler ve semahlarla gelecek kuşaklara kalıcı bir arşiv belgesi olarak ulaşıyor…

Albüme Tolga Sağ, Ulaş Kurtuluş Ünlü de vokal desteği veriyor.

Albümdeki Kayıtlar

1. Divâne Gönlümün Feryâdı Bugün / Malatya – Arguvan – Emirler;
Kaldır Dostum Aç Gözün Gör Didarı / Malatya – Arguvan – Germişi (Ermişli);
Zahid Mezhebinden Sual Olursa / Malatya – Arguvan – Emirler 11'00"
2. Arz-u Halim Eyle Zülf-ü Cânâna (Uzun Hava) / Malatya – Arguvan – Emirler 6'44"
3. Enbiya içinde şakk-ü'l kâmerim / Malatya – Arguvan – Germişi (Ermişli);
Önüme Bir Çığır Geldi / Malatya – Arguvan – Germişi (Ermişli);
Kıblemdir Muhammed secdemdir Ali / Malatya – Arguvan – Germişi (Ermişli) 11'29"
4. Sorma be birader mezhebimizi (Bozok Semahı) / Malatya – Arguvan – Emirler 6'17"
5. İnâyettir bize fazl-ı Hüdâ'dan (Duaz-ı İmam) / Malatya – Arguvan – Germişi (Ermişli) 2'11"
6. Hüseyin girdi meydana (Mersiye) / Elazığ – Baskil – Şeyh Hasan Köyü 5'02"
7. Kalktım sefer ettim Urum'dan Şam'a (Ya Hızır Semahı) / Elazığ – Baskil – Şeyh Hasan Köyü 5'26"

Gani Pekşen

1961 yılında Malatya'da doğdu. 1982-1986 yılları arasında İ.T.Ü.Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda lisans eğitimini, 1986-1988 yılları arasında yüksek lisans eğitimimi tamamladı. 1999-2004 yılları arasında Azerbaycan Bakü Müzik Akademisi'nde doktora eğitimini tamamladı. 1987-1990 yılları arasında İ.T.Ü.Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda; 1990 yılından beri E.Ü. Devlet Türk Müziği Konservatuarı'nda görev yapıyor.

Gani Pekşen - Küll. CD – Yapım: Kalan Müzik – Hasan Saltık, 2007;Destek: İBA Yapım – Halil Ağar; Yönetmen: Erdal Erzincan; Dizenlemeler: Erdal Erzincan, Gani Pekşen; Stüdyo: ASM;Mix / D. Master: Göktürk Sarvazlar; Tonmaister: Göktürk Sarvazlar, Can Sarvazlar; Fotoğraf: Stüdyo Ekrem; Grafik Tasarım: Ayşegül Özmen; Baskı: FRS

Yunanca Düşünce Arapça Kültür

Halife el-Mehdî, Aristoteles'in Topika'sının Arapçaya çevrilmesini emretmişti. Nasturi patriği I. Timotheos, İS 782 civarında kitabı Süryaniceden çevirdi. Yunancasına danışmayı da ihmal etmedi. Mehdî iyi bir öğrenciydi; kitabı dikkatle okudu ve açık bir münazarada İslam'ı savundu. Tartıştığı Hıristiyan, Patrik I. Timotheos'tan başkası değildi.
Timotheos, anılarında halifenin kendisiyle tanrıbilim tartışmasına girmesine ilk başta şaşırdığını; fakat daha sonra Mehdî'nin Hıristiyanlığa yönelttiği bütün itirazların üstesinden geldiğini – gayet kibarca – anlatır.

Aristoteles'in Topika'sı o dönemde Arapçaya çevrilen Yunanca eserlerden sadece biriydi.

Yunanca-Arapça çeviri hareketi Arap Abbasi hanedanının iktidara gelmesi ve ardından Bağdat'ın kuruluşuyla birlikte (İS 762) başladı. İki yüzyılda astroloji, simya, fizik, matematik, tıp ve felsefe gibi çeşitli konuları kapsayan dindışı bilimsel ve felsefi Yunanca eserlerin neredeyse tamamı Arapçaya çevrildi.

İnsanlık tarihinde yeni bir çağ başlatan bu hareket Perikles Atina'sı, İtalyan Rönesansı veya 16.-17. yüzyıl bilimsel devrimiyle aynı kategoride yer alır ve insanlık tarihi için çok önemlidir.

Yunanca Düşünce, Arapça Kültür bu çeviri hareketindeki toplumsal, siyasal ve ideolojik etkenleri araştırıyor, Arap bilim ve felsefe geleneğinin önemli rolünü inceliyor ve 9. yüzyıl Bizans uyanışıyla doğrudan bir bağlantısı olduğu savıyla, İslam ülkelerinde ve dışında bu mirasın izlerini sürüyor.

Dimitri Gutas,Yale Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı profesörü. Greek Wisdom in Arabic Translation, 1975; Avicenna and the Aristotelian Tradition, 1988; A Greek and Arabic Lexicon, 1992 (Gerhard Endres ile birlikte) yayınladığı eserler arasında.

Dimitri Gutas: Yunanca Düşünce Arapça Kültür - Bağdat'ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu. Çev.: Lütfü Şimşek, Kitap Yayınevi, İstanbul 2003, 240 S., ISBN: 975-8704-36-2

Pforzheim Klâsik Türk Mûsıkîsi Topluluğu, 25. Kuruluş Yılı Konseri

[KanalKultur] - Dr. Dahi Gözüm yönetimindeki Klâsik Türk Mûsıkîsi Topluluğu Pforzheim tarafından, 26 nisan 2014 günü, 25. kuruluş yılı nedeniyle Pforzheim'de [Osterfeldstr. 12, 75172 Pforzheim] bir konser veriliyor.

Verein für klassisch-türkische Musik e.V. Pforzheim | Klâsik Türk Mûsıkîsi Topluluğu Pforzheim

"Klâsik Türk Musıkîsi"ni yaşatmak ve öğretmek, Almanlara ve meraklısına tanıtmak amacıyla 1989 yılında Almanya'nın Baden-Württemberg eyaleti Pforzheim kentinde Ûdi Bestekâr İsmet Alpaslan girişimiyle "Dergâh  Klâsik Türk Mûsıkîsi Topluluğu" olarak kuruldu.

Bugüne değin, Almanya'nın çeşitli eyalet ve kentlerinde 150'nin üzerinde konser verdi.

Klâsik Türk Mûsıkîsi Topluluğu Pforzheim'i 1998 yılından beri Dr. Dahi Gözüm yönetiyor. [KanalKultur]

Tanju Özışık Galateaart Galeri'de


[KanalKultur] - Tanju Özışık, 24 nisan – 10 mayıs 2014 tarihleri arasında Galateaart Galeri'de sanatseverlerle buluşuyor.

Tanju Özışık, objeleri görüldüğü gibi değil, deformasyona uğratarak mizahi bir karakterde kağıt ve tuval üzerine yansıtıyor.

Sanatçı, boya kullanmında; tüplerdeki ana renklerden ziyade, karışımlarla elde ettiği renkleri kullanarak, leke darbeleriyle eserlerini oluşturuyor.

Günlük yaşamda karşılaştığı eğlenceli sahneleri, mizahi bir dille tuvaline yansıtıyor.

Özışık Galateaart Galeri'de son dönem eserlerini sergiliyor.

Tanju Özışık 

1943 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Üniversitesi Türkoloji bölümünden 1964 yılında mezun oldu.

Bugüne kadar 15 kişisel sergi açtı, sayısız jürili ve jürisiz grup sergilerine iştirak etti.

1975 yılında "Ankara Sanat Yarışması" Başarı Ödülü sahibi oldu. 2002 yılında ise "Art League" özel ödüle layık görüldü.

Yılın 6 ayını Türkiye'de diğer yarısını ise ABD'nin Washington eyaletinde geçiriyor... [KanalKultur]

Tanju Özışık Kişisel Resim Sergisi / 24 nisan – 10 mayıs 2014; Galateaart Galeri, Asmalımescit Mah. Sofyalı Sok. No:12/3, Beyoğlu - İstanbul; Tel.: (0212) 245 80 38

23 Nisan 2014 Çarşamba

Nefret suçları üzerine kapsamlı bir belgesel... Nefret Belgeseli


"Nefret Belgeseli" (2014), Türkiye'de nefret suçları üzerine kapsamlı bir belgesel.

Yönetmeliğini Esra Açıkgöz ve Hakan Alp; görüntü yönetmenliğini Murat Mehmet Aydın ve Kenan Özer üstlendi.

Kurgusu Doruk Engin ile Kenan Özer tarafından oluşturuldu.

Müziğini Gökhan Tanacı yaptı...

Homo Homini Lupus ya da Yarını Unutmak | Homo Homini Lupus or Forgetting about Tomorrow

İçinde bulunduğumuz dünya, korkakların birer lider, otokrat ve diktatör haline dönüşebildiği bir dünya. Korkak bir diktatörse, "nefretle" intikam almakta ve amacı şiddeti genelleştirmek. Çünkü şiddet olgusu genelleştikçe halklar sinmeye başlar ve zayıflar. Bu zayıflığın aksi kutbunda zayıflayan her bir birey, otoritenin gücüne güç katar. Cesur ve kahraman olan halksa, bu niteliklerini bir temsili kişiye aktarır ve korkak / aptal hale gelir. Yaşamında kendi varlığı ve amacıyla ilgili hiçbir karar almamış insanlar, sizin için ve size rağmen karar almaya başlarlar. Hayatları boyunca ne yapacakları doktrinlerle ve kutsal kitaplarla söylenmiş insanlar, otorite karşısında ne yapacağını bilemez. Kendi bilinçlenme olasılığını düşünemeyecek kadar silik bir yurttaş haline gelmiştir ya da getirilmiştir.

Tüm bu sorular ışığında sorgulayan "Homo Homini Lupus ya da Yarını Unutmak" sergisi şiddetin / otoritenin meşrulaştırılmasının nasıl işlediğini / yöntemlerini / sonuçlarını görünür kılınmasına ve buna dair farkındalık yaratılmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Fırat Arapoğlu küratörlüğünde Antonio Cosentino, Deniz Aktaş, Eda Gecikmez, Yeni Anıt, Işıl Eğrikavuk, İnsel İnal, Murat Tosyalı, Olcay Kuş ve Pınar Öğrenci'nin çalışmalarının yer alacağı sergi 26 nisan – 25 mayıs 2014 tarihleri arasında m1886 Art Projects'de görülebilir.

* * *

The world we live in is a world, where cowards can become leaders and they can transform into autocrats and dictators. If the coward is a dictator, he takes his revenge with "hatred" and aims to make violence prevalent. When violence prevails, societies are cringed and weakened. On the opposite pole of this weakness, each individual who is weakened empowers the strength of the authority. The people who are brave and heroic transfer those qualities to a representative figure and instead, they themselves become coward and weak-minded. People; who have never before decided for themselves regarding their purpose and reason of existence, start to decide for you, "despite you". Those who have been dictated all their lives as to what to do in all aspects of life, through doctrines and holy books, do not know what to do, how to behave in front of authority. They have become vulnerable or rendered weak as citizens, who are unable to think even the possibility that they have consciousness themselves.

"Homo Homini Lupus or Forgetting about Tomorrow" exhibition questions all those subjects and aims to contribute in raising awareness of the issues regarding how legalizing violence / authority operates, and its methods as well as results.

The exhibition under the curatorship of Fırat Arpaoğlu, includes the works of Antonio Cosentino, Deniz Aktaş, Eda Gecikmez, Yeni Anıt, Işıl Eğrikavuk, İnsel İnal, Murat Tosyalı, Olcay Kuş & Pınar Öğrenci and can be viewed 26 April through 25 May, 2014 at m1886 Art Projects.

Homo Homini Lupus ya da Yarını Unutmak | Homo Homini Lupus or Forgetting about Tomorrow / 26 nisan – 25 mayıs 2014; m1886 Art Projects, Tepe Prime, Eskişehir Yolu 9. Km. A / 4, Çankaya - Ankara; Tel.: 0312 286 0074 / 75

Geç Dönem Osmanlı Tarihçiliği; Ulus-aşırı (Transnational) Tarih Yaklaşımı; Gayrimüslim Arazilerinin ve Mezar Taşlarının İstismarı

[KanalKultur] - Toplumsal Tarih dergisi Nisan 2014'te yayınlanan 244. sayısında "Geç Dönem Osmanlı Tarihçiliği Üzerine Düşünmek" dosyasını kapağa taşıyor.

Toplumsal Tarih'in 244. sayısında, Meltem Toksöz editörlüğünde derlenen dosyada Uğur Bahadır Bayraktar, Enis Erdem Aydın, Egecan Erdoğan, Can Veyselgil, Ömer Faruk Köse, Kazım Baycar Geç Dönem Osmanlı tarihçiliğini ele alıyorlar.

Uğur Bahadır Bayraktar, Arnavut milliyetçiliği ve Osmanlı bürokratı kimlikleri arasında yalpalayan Vasa Efendi'nin tarih anlayışını irdeliyor.

Enis Erdem Aydın, kısmen Ali Fürûgi'nin Tarih-e İran-e Bozorg'unu tercüme ederek kısmen de Ömer Hâlis'in kendisinin kaleme aldığı Büyük İran Tarihi başlıklı kitaba ve bu kitaptaki tarih anlayışına odaklanıyor.

Can Veyselgil, Ahmed Midhat'ın kaleme aldığı Mufassal Tarih-i Kurun-ı Cedide'sine bakarak yazarın kutsal tarih ve medeniyet kavramlarıyla nasıl ilişkilendiğine odaklanıyor.

Kazım Baycar, 19.yy sonu ve 20. yy başında pek çok tarih ders kitabı kaleme alan Ali Reşad'ın tarih anlayışına ve güncel politikanın yazar üzerindeki etkisine bakıyor.

Egesan Erdoğan, Hayrullah Efendi'nin 1854'ten sonra defalarca basılan ve bir geçiş dönemi eseri olan Tarih-i Devlet-i Aliye-i Osmâniyye'sinin nasıl bir değişimi temsil ettiğini analiz ediyor.

Ömer Faruk Köse, Ali Reşad ve Ali Seydi'nin birlikte yazdıkları Tarih-i Umûmî'ye odaklanarak 20. yüzyıl başında Osmanlı tarih yazımındaki değişimi anlamayı amaçlıyor.

Zeliha Etöz ve Taylan Esin, I. Dünya Savaşı'ndaki Ankara ve Keskin'le ilgili Hilal-i Ahmer belgelerini ele alarak Birinci Meclis'in arsası ve inşaatında gayrimüslim arazilerinin ve mezar taşlarının istismarı üzerinde duruyor.

Bahadır Boysal - Taksim Tenakuz

© Bahadır Boysal
Bahadır Boysal, "Taksim Tenakuz" adlı kişisel sergisiyle 29 nisan - 24 mayıs 2014 tarihleri arasında Versus Art - Karşı Sanat'ta sanatseverlerle buluşuyor.

Karikatürist kimliği ile tanınan Bahadır Boysal, bu sergisinde bambaşka bir yönüyle karşımıza çıkıyor. Mizahi bakışını ve ironik yaklaşımını resimlerinde de sürdüren sanatçı, yıllardır dergilere yaptığı çizgi-roman ve karikatür çalışmalarında ve bu sergisinde, yaşadığı Taksim-Cihangir'e odaklanıyor. Bunu da daha çok "gece yaşamak" üzerinden yapıyor. İstanbul'un, özellikle Taksim'in geçmişinin lanetlerle dolu olduğuna inanan sanatçı, bunun aynı zamanda tılsımlı bir durum olduğunun da altını çiziyor.

Bahadır Boysal

1976 yılında Adana'da doğdu. 1994-2000 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden mezun oldu. Aynı üniversitede yüksek lisansını da tamamladı. Leman ve L-Manyak mizah dergilerinde çiziyor.

Bahadır Boysal - Taksim Tenakuz / 29 nisan - 24 mayıs 2014; Versus Art - Karşı Sanat, Kuloğlu Mahallesi, Gazeteci Erol Dernek Sokak No:11 Hanif Han Kat 3 Daire 4, Beyoğlu - İstanbul

Heidelberg Fenerbahçeliler Derneği 23 Nisan Mesajı Yayınladı..

Heidelberg Fenerbahçeliler Derneği - HD-FB-DER. e.V. 23 Nisan mesajı yayınladı.

Heidelberg Fenerbahçeliler Derneği Başkanı Fazlı Sunbay tarafından yapılan açıklamada "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın yıldönümünü büyük bir gurur ve coşku içinde kutluyoruz. Bundan 94 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasıyla ülkemizde başlayan bağımsızlık mücadelesi, bugün tüm dünya çocukları için bir bayramdır." denildi ve şunlar kaydedildi:
"Bu bayram aynı zamanda dünya çocukları arasında sevgi ve dostluk bağlarının gelişmesine ve gelecekte tüm insanların barış içinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunma gayesini de taşımaktadır.
Sevgili Çocuklar: Atatürk'ün sizlere hedef göstererek verdiği çağdaş medeniyetler seviyesini çok çalışarak yakalamak, bilim yolunda ilerleyerek demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni geleceğin dünyasına taşımak, bizlerin olduğu kadar sizlerin de görevleri arasındadır.
Değerli Büyükler: Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan güç insan gücüdür. Burada anne ve babalara düşen görev ise; çocuklarınızı bilime ve gelişen teknolojilere açık, okuyan, sorgulayan, araştıran ve bunlarla birlikte düşünen ve düşündüklerini düzgün bir şekilde ifade edebilen dürüst, çalışkan, başarılı, demokrasiye ve insan haklarına saygılı, yurdunu ve milletini seven bireyler olarak yetiştirmektir.
Bu gurur gününde bizlere özgür bir vatan ve aydınlık bir gelecek armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve milli mücadelede emeği geçmiş olanları derin saygı, minnet ve rahmetle anıyor, sevginin, kardeşliğin, hoşgörünün ve barışın hakim olduğu bir dünyada el ele yaşamak ümidiyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın hepimize kutlu olmasını diliyorum."

Silvina Der-Meguerditchian - Yeri Olmayan Bellek | Memory without a Place

Silvina Der-Meguerditchian'ın İstanbul'da gerçekleştirdiği ikinci kişisel sergisi 19 nisan 2014 – 25 mayıs 2014 tarihleri arasında Depo'da izleyicisiyle buluşuyor.

Sanatçının, 2011 yılında tarihçi Vahé Tachjian ile birlikte başlattığı Houshamadyan (www.houshamadyan.org) projesi Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin gündelik yaşam kültürlerine odaklanıyor ve geriye kalanlar üzerinden bu belleği yeniden inşa etmeye çalışıyor. Osmanlı Ermenileri tarafından üretilen her çeşit kültürel ürünün toplanması ve saklanması Houshamadyan çalışmalarının önemli bir bölümünü oluşturuyor.

İlk olarak Heinrich Böll Vakfı ortaklığında Berlin'de sunulan serginin İstanbul versiyonu için Der-Meguerditchian Houshamadyan koleksiyonundan parçaları ve websitesinin içeriğiyle ürettiği işleri bir araya getiriyor. Sanatçı beklenmedik kombinasyonları örtüştürerek, çeşitli katman ve yapıları birbiri üstüne getirerek, son derece heterojen teknikleri birleştirerek düğüm atma temasını sürdürüyor.

Der-Meguerditchian'ın çalışmalarının bütünü gözden geçirildiğinde öne çıkan görsel motiflerden biri, ip, iplik, örgü biçiminde sunulan kırmızı renkli bağlar. Bu bağlar geniş bir çağrışım yelpazesini de beraberinde getiriyor.

Sanatçının çalışmalarında kişisel deneyim ile kolektif bellek arasındaki geçişmeler oldukça belirleyici nitelik taşıyor.

Der-Meguerditchian'ın 1915 sonrası türlü zorluklar ardından yaşamlarını sürdürebilmek için Arjantin'e göçmüş olan ailesinin hikâyesi, yapıtlarını şekillendiren en önemli unsuru oluşturuyor. Kırmızı ipliklerin göndermede bulunduğu çağrışımlar anahtar niteliğindeki bu bilgiyle birlikte coğrafi bir özgüllüğe bürünüyor. Toprağından koparılmış yaşamlar... Ama bir şekilde bellek pratikleri aracılığıyla o toprakla süren temaslarına tutunuyorlar. Bununla birlikte örme ve dikme edimleriyle birlikte bu yaranın kapanabileceğine, bu koparılmışlığın iyileştirilebileceğine, en azından acının dindirilebileceğine, yaralı olanın korunabileceğine yönelik inanç sergide yer alan halı çalışmalarıyla ortaya konuyor.

***

Silvina Der-Meguerditchian's second solo exhibition in Istanbul will be hosted by Depo.

The project Houshamadyan (www.houshamadyan.org) was launched in 2011 by the artist together with historian Vahé Tachjian. The project aims to reconstruct the daily life of the Ottoman Armenians and their social environment in all its facets. For this reason a part of Houshamadyan's work is collecting and preserving cultural artifacts of all kinds produced by the Ottoman Armenians.

The first display of the exhibition took place in partnership with Heinrich Böll Foundation in Berlin. In the Istanbul version of “Memory without a Place” Der-Meguerditchian shows parts of Houshamadyan collection and artworks that are nurtured through the contents of the website. The artist pursues the knot-tying theme, the meshing of unlikely combinations by superimposing various layers and structures and combining extremely heterogeneous techniques to create newer and and bolder material syntheses.

One of the leading visual motifs in Der-Meguerditchian's oeuvre is cords of various forms that come in red. Presented as wool threads, long strings and braids, they beget a wide range of associations.

The interaction between personal experiences and collective memory is a decisive dynamic in the works of Der-Meguerditchian.

Her ancestors had to migrate from Anatolia to Argentina due to ceaseless sufferings in the aftermath of 1915 and this autobiographical element has been a pivotal factor shaping her work. It becomes possible to re-read the red threads in the artist's work through a geographical specificity in this light: as marks of lives that are ruthlessly torn away from their soil which nonetheless persist to sustain their bonds to it through various practices of memory. On the other hand, Der-Meguerditchian's carpets reveal the hope of healing the remaining wounds of having been uprooted; for soothing the suffering souls and embracing the wounded ones through acts of weaving and suturing.

Silvina Der-Meguerditchian - Yeri Olmayan Bellek | Memory without a Place / 19 nisan 2014 – 25 mayıs 2014; Tütün Deposu Lüleci Hendek Cad. No:12, Tophane - 34425 İstanbul; Tel.: (0212) 292 3956 

Hakan Kamışoğlu Resim Sergisi

Hakan Kamışoğlu - karton üzerine karışık teknik,
50 x 50 cm.
[KanalKultur] - Hakan Kamışoğlu Resim Sergisi 24 nisan - 17 mayıs 2014 tarihleri arasında Derinlikler Sanat Merkezi'nde sanatseverlerle buluşuyor...

Hakan Kamışoğlu

1963 yılında doğdy. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Özdemir Altan Atölyesinden mezun oldu.

Kişisel Sergileri

1993 Sanat Bank Sanat Galerisi. İstasyon Sanat Evi. Erenköy - İstanbul

2010 Ak Galeri. Altıpatlar Sok. No:12, Çukurcuma - Beyoğlu - İstanbul [KanalKultur]

Hakan Kamışoğlu Resim Sergisi / 24 nisan - 17 mayıs 2014; Derinlikler Sanat Merkezi, Teşvikiye Cad. Nar Apt. No: 59 K: 2 D: 2, Şişli - 34365 İstanbul; Tel.: (0212) 291 8255

13 Nisan 2014 Pazar

23 Nisan Internationales Kinderfest / 19 - 21 nisan 2014, Berlin

İsmail Acar - Kayıp Şehir

İsmail Acar - İstanbul,
tuval üzeri yağlı boya, 85 x 100 cm.
[KanalKultur] - İsmail Acar, Türk toplumunun tüketim seçkilerinden yola çıkarak Anadolu'nun tanrıları ve kralları teması altında oluşturduğu sergisi "Kayıp Şehir" ile 3 nisan - 10 mayıs 2014 tarihleri arasında Galeri İdil'de sanatseverlerle buluşuyor.

Günümüz şehir yaşamında 21. yüzyıl şehir insanının var olma sürecine tanıklık eden sanatçı, geçmiş zaman insanlarının endişeleriyle oluşturdukları kültürlerin günümüz yaşamında da varolma endişesini gözlemliyor. Şehirlerin farklı zaman dilimlerinde var olma serüvenleri, şehrin zamansal perspektifiyle yüzleştirilirken, geçmişte anlatılan birçok hikaye güncelligini koruyor...

Sanatçının eserlerinde Süleymaniye ve Galata Kulesi eski görkeminden bir şey kaybetmezken şehir ve hikayeler günümüzü hiç umursamazcasına kompoze ediliyor.

İsmail Acar - Lale İstanbul,
tuval üzeri yağlı boya, 110 x 171 cm.
Acar, güncel olanın geçmişi umursamayaşını eleştirirken, şehre olan günümüz müdahalelerine ve sataşmalarına karşın tavrını, yeni ve dayatılanı görmezden gelerek, yeni olana ve müdahaleye olan tepkisini, eski olanı yeniden yorumlama eylemiyle gösteriyor.

30 adet tuval üzeri yağlı boya eserden oluşan sergide İstanbul, Konya, Bursa ve Türkler için önem arzeden şehirler, şehre dair olan ve görmezden gelinen bir çok olgu kayıp şehir teması içinde tekrardan yorumlanıyor... [KanalKultur]

İsmail Acar - Kayıp Şehir / Galeri İdil, Valikonağı Cad.No:45/47 Nişantaşı - İstanbul; Tel.: (0212) 283 23 83

Heidelberg: Baden Bölgesi Türk Dili ve Kültürü Öğretmenleri ile Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi Seminerleri Yapıldı

Heidelberg'te (PH- Heidelberg, Keplerstr. 87, Salon 222, 69120 Heidelberg) 12 Nisan 2014 günü; saat 11:30 - 13:30 arasında "Göç Sürecinde İki Dilli Yetişme ve Velilerin Eğitim Sistemindeki Sorumlulukları" başlıklı, "Baden Bölgesi Türk Dili ve Kültürü Öğretmenleri İçin Veli Akademisi Semineri" ile saat 14:30 - 17:00 arasında "Çocuğumun iki dilli yetişmesine nasıl katkı sağlayabilirim ve veli olarak eğitim sürecini nasıl takip edebilirim?" başlıklı "Veli Semineri" yapıldı.












Gamze Taşdan - Mesele Yok! | No Big Deal!

Gamze Taşdan - Kim Bilir Kaç Kişi
[KanalKultur] - Gamze Taşdan'ın ilk kişisel sergisi "Mesele Yok!"taki çalışmalarının çıkış noktasını Türk sinemasında kadınlık halleri, toplumsal cinsiyet ve geleneksel kültür kavramları oluşturuyor. İşlerinde, dilde ve görsellikte kadını ikincil kılan unsurları abartarak, ya da onları bozup yeniden kurarak sonunu erkeğin yazdığı hikâyeleri değiştiriyor. Özellikle 80'ler sineması sanatçı için önemli bir ilham kaynağı. Bu dönem, bir yandan feminizm etkisinde; ama filmin sonunda kadının erkek egemen düzene teslim olduğu toplumsal içerikli filmleriyle, diğer yandan da bikinili, davetkâr; ama elde edilemeyen kadınların, maço erkekler tarafından kovalandığı popüler örnekleriyle hâlâ yerleşik olan bir bakış açısını yansıtıyor. Birçok kadının özgür bir hayat yaşıyormuş gibi davrandığı, ancak sürekli olarak kendini, yaşadıklarını, istek ve arzularını inkâr etmeye zorlandığı toplumda, bu durumu görünür kılarak söylemsel bir özgürlük alanı yaratıyor. İşlerinde, kimi zaman kendi yüzünü ve bedenini de birer imge olarak kullanan sanatçı, alaycı tavrıyla dikkati çekiyor.

* * *

The works in Gamze Taşdan's first solo exhibition "No Big Deal!" take as their starting point states of womanhood, gender, and traditional culture in Turkish cinema. In her works, by exaggerating linguistic and visual elements that subordinate women, or by deconstructing and reconstructing these, she changes stories whose endings are written by men. The artist especially draws inspiration from movies of the 1980s. During that period, on the one hand were films with social content which were influenced by feminism yet ended with women surrendering to the male-dominated system; and on the other hand were popular examples in which enticing yet unattainable women in bikinis were chased by macho men. Through these films, the 1980s is an era which reflects a view that continues to hold sway today. In a society in which many women act as if they have a free life yet are constantly forced to deny what they are, what they experience, and their wishes and desires, Taşdan renders this situation visible and thus creates a discursive space of freedom. The artist, who sometimes uses her own face and body as images, draws the attention with her mocking attitude. [KanalKultur]

Gamze Taşdan - Mesele Yok! | No Big Deal! / 8 mayıs - 5 haziran 2014; Galeri Apel, Hayriye Cad. No:5A, Galatasaray - 80060 İstanbul; Tel.: (0212) 292 72 36 

11 Nisan 2014 Cuma

Münir Üçöz (Veli - İlk Nesil Göçmen -, Mannheim) - Okul...


Münir Üçöz (Veli - İlk Nesil Göçmen -, Mannheim) - Okul...

Özcan Özerk (Veli - İlk Nesil Göçmen -, Mannheim) - Okul...


Özcan Özerk (Veli - İlk Nesil Göçmen -, Mannheim) - Okul...

Heidelberg: Baden Bölgesi Türk Dili ve Kültürü Öğretmenleri İçin Veli Akademisi Semineri - Göç Sürecinde İki Dilli Yetişme ve Velilerin Eğitim Sistemindeki Sorumlulukları


Veli Akademisi - Heidelberg, 12 nisan 2014 günü saat 11:30 - 13:30 arasında Heidelberg'te (PH- Heidelberg, Keplerstr. 87, Salon 222, 69120 Heidelberg) "Baden Bölgesi Türk Dili ve Kültürü Öğretmenleri İçin Veli Akademisi Semineri" düzenliyor. Seminerin konusu "Göç Sürecinde İki Dilli Yetişme ve Velilerin Eğitim Sistemindeki Sorumlulukları"..

Temür Köran - Ağaç

[KanalKultur] - Çağdaş Türk resminin önemli temsilcilerinden Temür Köran, "Ağaç" isimli ondokuzuncu kişisel sergisiyle 17 nisan – 20 mayıs 2014 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi'nde izleyicisiyle buluşuyor.

Sergi, sanatçının yağlıboya ve desenlerini biraraya getiriyor.

Kendi çevresini olduğu kadar güncel olayları da kendine özgü yorumuyla tuvallerine yansıtan Temür Köran, anlatmak istediği öyküyü veya durumu kullandığı imgelerle işaret ediyor. Birçok resmin ağaç imgesinin etrafında şekillendiği sergiyle ilgili sanatçı, temsili bir durumun işareti olarak ağaç imgesini kullandığının altını çiziyor.

Cesur renk kullanımının öne çıktığı resimlerde, biçim ve renk birlikteliği dinamik bir yapı ve çok katmanlı bir görsellik oluşturuyor.

Temür Köran

1960'da Siverek'te doğdu. 1986'da Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Yüksek Resim Bölümü Devrim Erbil Atölyesi'nden mezun oldu. 1996 yılında aynı üniversitede Sanatta Yeterlilik programını tamamladı. Çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı, İstanbul'daki atölyesinde çalışmalarına devam ediyor. [KanalKultur]

Temür Köran - Ağaç / 17 nisan - 20 mayıs 2014; Evin Sanat Galerisi, Büyük Bebek Deresi Sokak No:13, Bebek - 34342 İstanbul; Tel.: (0212) 265 81 58 

10 Nisan 2014 Perşembe

Aslı Çakar Özen Sergisi

[KanalKultur] - Aslı Özen, 11 - 25 nisan 2014 tarihleri arasında kişisel sergisiyle Kursart Sanat Galerisi'nde sanatseverlerle buluşuyor.

Sanatçı, sosyal içerikli figüratif konuları mekan figür bağlantısı kurarak çalışıyor. Yöresel doku olan keşan ve peştamalı, evrensel kaygılar içerisinde, sanatsal ögeler kullanarak ifade ediyor.

Aslı Çakar Özen

1956'da Trabzon'da doğdu. Samsun Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi'ni bitirdi. Samsun Eğitim Enstitüsü'nde Adem Genç, Numan Aslan, Hüseyin Bilgin ve Fikri Cantürk'ün öğrencisi oldu. Halen Gaziantep Özel Sanko Okulları Sanat Bölüm Başkanlığı'nı ve Sanko Sanat Galerisi seçici kurul üyeliğini yürütüyor. Resim çalışmalarına özel atölyesinde devam ediyor.

Kişisel Sergileri

2010 MTSO (Mersin Ticaret Odası) Mersin
2009 Cemal Reşit Rey, İstanbul
2009 Sanko Sanat Galerisi, Gaziantep
2007 Çarşıbaşı Keşan Festivali, Trabzon
2997 Sanko Sanat Galerisi, Gaziantep
2004 Sanko Sanat Galerisi, Gaziantep
1998 DGSG, Gaziantep
1983 Arhavi Festivali, Artvin
1981 Trabzon Fuar Sergi Salonu, Trabzon
1979 DGSG, Trabzon [KanalKultur]

Aslı Özen Kişisel Resim Sergisi / 11 - 25 nisan 2014; Kursart Sanat Galerisi, Malazgirt Mah. 1010 Sok. 10 / A, Dikmen - Ankara; Tel.: (0312) 475 44 99

7 Nisan 2014 Pazartesi

Burcu Perçin - Dağların Sahibi Yoktur

Burcu Perçin - tuval üzerine yağlıboya,
180 x 270 cm., 2014
[KanalKultur] - Burcu Perçin, "Dağların Sahibi Yoktur" isimli dokuzuncu kişisel sergisiyle 15 nisan – 24 mayıs 2014 tarihleri arasında, Art ON İstanbul'da sanatseverlerle buluşuyor.

"Dağların Sahibi Yoktur" başlığı altında yeni bir seri meydana getiren Burcu Perçin, bu projesinde bakışını doğaya ve doğanın sermaye tarafından tüketiliş biçimine yönlendiriyor. Perçin'in endüstriyel, terkedilmiş mekanlarla kurduğu resimsel ilişki, yapıtlarında küreselleşmenin doğaya, insana ve mekana etkilerini görselleştirdiği formlar olarak izleyicinin karşısına çıkıyor. Sanatçının küreselleşen sermaye piyasalarının kamusal alanları kullanma ve tüketme biçimlerine eğilimi, bu serisinde dağlara yapılan tahribatlar üzerinden resimleştiriliyor. Perçin'in dağcıların benimseyip kullandığı "Dağların sahibi yoktur!" deyişi bu vesileyle serginin adına dönüşüyor.

Burcu Perçin - tuval üzerine yağlıboya,
170 x 240 cm., 2014
Sanatçının çalışmalarında daha önce de izlerine rastladığımız dış mekan ve doğa görüntüleri bu seride başlı başına konunun kendisi haline dönüşüyor. Türkiye'de son yıllarda artan ve hemen hemen her bölgeye yayılan dağların taş ve maden ocaklarına dönüştürülerek kazılması, kamusal alan olan dağların sermaye güçleri tarafından acımasızca yok edilişi, sanatçının duyduğu kaygının bir dışa vurumu olarak yapıtlarına yansıyor.

Sanatçı yeni serisi "Dağların Sahibi Yoktur"u şu cümlelerle ifade ediyor:

"Dağların tüm canlılar için bir yaşam alanı ve kaynağı olmaktan çıkartılıp sermayenin hizmetinde bir rant aracına dönüşmesini konu ediniyorum bu seride. İnsan müdahaleleri sonucunda coğrafyanın değişmesiyle ilgili izlenimlerimi kendi resimsel üslubumla tekrar dışa vurmaya çalıştığım bu işlerde başlıca imge olarak kazılmış dağlar; taş ve mermer ocakları yer alıyor. Doğaya umarsızca yapılan, geri dönüşü olmayan müdahaleler sonrasında, doğanın buna karşı cevabı ne olur sorusu bu sergiyi hazırlama sürecinde sık sık aklıma gelen sorulardan biri oldu… Konunun ideolojik boyutunun yanı sıra oluşan manzarada görsel bir zenginlik söz konusu... Bu imajlar beni resimsel olarak da konuya çekiyor; ortaya çıkan form, renk ve dokular teknik arayışlarıma cevap veren bir niteliğe sahip. Bu bağlamda konunun beraberinde getirdiği görsellik, resimlerime geometrik ve heykelsi formlar ekliyor."

Burcu Perçin - tuval üzerine yağlıboya,
160 x 220 cm., 2014
Proje sürecinde farklı zaman ve mekanlarda bir çok fotoğraf çekip araştırmalarda bulunan sanatçı, sergide tuvallerinin yanı sıra fotoğraf üzerine yağlı boya uyguladığı işlerine de yer veriyor.

Burcu Perçin

1979 yılında Ankara'da doğdu. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor. Tuval işleriyle öne çıkıyor. Fotoğraf, kolaj, boyayla müdahale ettiği fotoğraf çalışmaları da bulunuyor. Yapıtları İstanbul Modern, T.C Dış İşleri Bakanlığı, Demsa Koleksiyonu, Papko Koleksiyonu ve özel koleksiyonlarda yer alıyor. [KanalKultur]

Burcu Perçin - Dağların Sahibi Yoktur / 15 nisan – 24 mayıs 2014; ArtON İstanbul, Şair Nedim Caddesi No: 4 Akaretler, Besiktaş - 34307 İstanbul; Tel.: (0212) 259 15 43

4 Nisan 2014 Cuma

İsmail Engin: Nuran Elmacı ve Sağlık Antropolojisi veya Erkek Egemen Bir Toplumda / Kültürde Kadın Sorununa Analitik – Alternatif, Antropolojik Bir Bakış

[İsmail Engin] "Ülkemizde sağlık antropolojisi ile ilgili araştırmalar çok yenidir. Bu araştırmalar hızlı bir şekilde artacaktır. Çünkü bir taraftan yeni antropoloji bölümleri açılmakta, sağlığa duyulan ilgi artmakta, diğer taraftan değişen koşullara ve sosyal yapımıza uyan sağlık modelleri denenmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler halk sağlığı sorunlarının antropolojik açıdan nasıl inceleneceğini gösteren örneklerdir. Aynı zamanda bu makaleler halk sağlığı sorunlarının köklerinin nerelerde olduğunu araştıran, sağlık sorunlarının toplumdaki hâkim davranış kalıplarından ve toplumsal değişmelerden nasıl etkilendiğini gösteren örneklerdir."

deniyor, Nuran Elmacı'nın hazırladığı "Sağlık Antropolojisi" adlı eserinin arka kapağında...

"Önsöz"de Nuran Elmacı,"toplumsal yapı ve kültürel anlayışlar sağlık hizmetlerinin kabul edilmesinde önemli rol oynamakta, hatta hizmetin ne kadar alınacağının / alınmayacağının sınırlarını belirlemektedir. Bazı makalelerde de hastalıklara karşı insan davranışını anlayabilmek için inanışların önemine değinilmektedir. Çünkü inanışlar hastalık ve sağlıkta önemlidir." (s. 5) görüşlerini kayda alıyor ve kitabın amacının "sağlıkçıların dikkatini içinde çalıştıkları toplumun yapısına ve kültürel etkenlere çekmek" olduğunu (s.6) vurguluyor. Yazara göre, "kitap içerisinde yer alan bilgiler, sağlıkçıların topluma hizmet verirlerken hizmeti engelleyen engellerden haberdar olmaları, farklı anlayışlarının olabileceğini akıllarında tutmaları gerektiğinin örnekleridir." (s. 6)

"Sağlık Antropolojisi" adlı eser, "Önsöz" ve "Giriş" kısmı hariç, "Antropoloji, Kültür, Sağlık Antropolojisi", "Tıbbı Antropoloji Araştırma Örnekleri", "Geleneksel Tedavinin Sosyal ve Kültürel Temelleri" ile "Sağlık Eğitimi: Sosyal ve Kültürel Kalıpların Önemi" başlıklı dört ana bölümden oluşuyor. "Sağlık - Hastalık - Kültür İlişkisini İnceleyen Sağlık Antropolojisi ile İlgili Türkçe Kaynaklar" da ekte okura sunuluyor.

Ana hatlarıyla Diyarbakır yöresini ele alan eserin, "Giriş" kısmında yer alan – kırsal kesimde bebeklere ilk altı ayda su verilmemesi, bebeklerin altına bez yerine toprak bağlanması, lohusalık dönemindeki "kırk basması", "al basması", "kırkı çıkma", köylülerin parazit tanısı için "gaitalarını" vermemeleri, kan vermeye karşı isteksizlik, kadınların gebeliklerini saklamaları, ishalli çocuklara ORS verilmemesi vb. – nedenlerin araştırmacının sağlık antropolojisi alanında yaptığı ilk incelemeler olduğunu öğreniyoruz. Kuşkusuz, bu hususlar, aynı zamanda Türkiye'de sağlık antropolojisi veya tıbbi antropolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkış ve gelişim nedenleri de...

Ahmet Gençler'in Diyarbakır Tıp Fakültesi'nde hazırladığı "Diyarbakır ve Çevresinde Sosyalleştirilmiş Sağlık Hizmetlerini Etkileyen Toplumsal ve Kültürel Faktörler" (1974) adlı doktora tezinin akabinde aynı fakültede hazırladığı ve savunduğu "Diyarbakır Kentinin Üç Farklı Köysel Grubunda Doğumla İlgili Değer ve Tutumlar" başlıklı doktora teziyle, Türkiye'da sağlık antropolojisi alanındaki çalışmaları başlatan ve geliştiren araştırmacı Nuran Elmacı, zaman içerisinde kadın sağlığını etkileyen sorunların, örneğin akraba evliliklerinin, erken yaş evliliklerinin, aile içi şiddetin, intiharların da irdelenen konular arasına girdiğini (s. 17); bunlara obezite, yaşlılık, cinsel hastalıkların, narkotik alışkanlıkların, alkolizmin eklemlendiğini belirtiyor.

İlk bölümde antropoloji, fizik antropoloji, sosyal antropoloji ve uygulamalı antropoloji hakkında bilgiler veren yazar, kültür kavramı ve kültür kavramının özellikleri, kültürel boşluk, bütünleşme ve foksiyonalist yaklaşım hakkında genel bilgileri okurla paylaşıyor. Keza, "kültür nasıl incelenir" alt başlığında katılarak gözlem tekniğine değinirken, karşılaştırmalı olarak niteliksel ve niceliksel araştırmaların özelliklerini tablolaştırarak veriyor. Antropologların bakış açılarına "Antropolojik ilkeler" alt başlığında yer veren yazar, bunları "etnosentrizm", "kültürel görelilik", "evrensellik" ve "bütüncül yaklaşım" olarak sıralayıp, ana hatlarıyla okura yansıtıyor.

Fransa'da Atatürk İmajı; Kolera ve Yazgı: İnsanın Alnına Ne Yazıldıysa O Olur!

[KanalKultur] - Toplumsal Tarih'in, ocak 2006'da yayınlanan 145. sayısı tarihin çok çeşitli alanlarına uzanıyor: 1800'ler İstanbul'unun kolera salgınıyla sınavı, Anadolu'da yaşayan bir gökbilimcinin kendi dönemini aşan araştırmaları ve şanssızlığı, Osmanlı'nın son dönemlerindeki kadın fotoğrafçıların hikayesi, Notre Dame de Sion'un 150 yıllık gelişimi ve ilk kez açılan arşivinden notlar, 1920 ve 30'lu yıllarda Atatürk'ün Fransa'da bıraktığı izlenim, Aleviliğin İslamiyet öncesindeki düşünsel kökenleri...

Arşivleri Açılan Notre Dame De Sion'un Hikayesi - Notre Dame de Sion'un, talebelerinin yazdığı günlüklerden oluşan 150 yıllık arşivi ilk kez açılıyor... Arşivler okula ve öğrencilerine dair ilginç bilgilerle dolu. Arşivlerden anlaşıldığı kadarıyla okulun rahibeleri okulun kurulduğu dönemde tuttukları günlüklerde ilk elli yıldaki politik olaylara fazla ilgi göstermemişler. Ayrıca şehir hayatının okul binasına sızmamasını tercih ettikleri anlaşılıyor. Yine de dönemin ekonomik zorlukları, paranın değer kaybetmesi, yangınlar, tahtın el değiştirmesi, Fransız İmparatoriçesi'nin İstanbul'u ziyareti gibi olayların yansımalarını günlüklerde görmek mümkün. Notre Dame de Sion, hem Avrupa'daki, hem de Türkiye'deki siyasi hareketlenmelerden doğrudan etkileniyor, birçok değişim geçiriyor. Saadet Özen, Türkiye ve Avrupa'daki politikalardan doğrudan etkilenmiş, çok farklı değişimlerle bugüne gelmiş lisenin bilinmeyen öyküsünü yazıyor.

Şanssızlıkların Uzattığı Esaret - I. Dünya savaşında Sarıkamış ve Ardahan muharebelerinde esir alınarak Rusya'ya götürülen askerler, ülkelerine dönmek üzere 1921 Şubat'ında yola çıktılar. Ancak yolculuk beklediklerinden çok daha uzun ve çileli geçti. Krasnoyarsk'tan, Vlodivostok'a, oradan Hint Okyanusu'na ve nihayet Yunanistan'a kadar uzanan çetin bir esaret macerası... Ayşe Çavdar, binlerce askerin trajik esaret ‘serüveni'ni, dönemin diplomatik çabaları ve esirlerin günlükleriyle harmanlayarak anlatıyor.

İstanbul'da İlk Kolera Salgını - İstanbul, kolera salgınıyla 26 temmuz 1831 günü başlayan ilk vak'alarla tanıştı. Kentin şanssızlığı, bu sıralarda şehirde veba vak'alarının da olmasıydı. Henüz karantina teşkilatı da kurulmamıştı. 1865'teki büyük salgında ise meyvelerden iyi olmuş armut dışında karpuz, kavun, üzüm ve hıyarın zararlı olduğu ilân edilmişti. Bu salgında İstanbul'da hıyar üretimi ve tüketimi yasaklandığı halde Müslümanlar "insanın alnına ne yazıldıysa o olur" gerekçesiyle bahçelerinde hıyar yetiştirip yiyorlardı.

1907-1908 arasında İstanbul'da görülen kolera vak'alarının Rus hacılardan kaynaklandığı anlaşılınca, Rusya'dan ve diğer koleralı ülkelerden gelen hacı adaylarını taşıyan vapurların İstanbul'a uğramaları yasaklandı. Fakat vapurlarda ölen koleralıların denize atılması ve kolera basili ihtiva eden gaitaların denize bırakılmasıyla Boğaz sularına da kolera bulaştığı ileri sürüldü. Bu yüzden birçok kişi Boğaziçi'nde ne kayığa binmiş ne de balık yemeğe cesaret etmişti. Veba salgınlarının üzerine gelen ilk kolera salgınının bilançosu ağır olmuştu: 5-6 bin ölü. Nuran Yıldırım'ın kaleminden İstanbul'un ilk kolera salgınıyla mücadelesi...

Önce "Diktatör" Dediler, Sonra "Reformcu"... Fransızlar Atatürk'ü Nasıl Bilirdi? - Fransa'nın, 1920'li yılların sonundan itibaren, özellikle de 1930'lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk'e ilgisi arttı. Bu dönemde Atatürk hakkında yayımlanan kitap ve makalelerin sayısı gözle görülür bir şekilde yükseldi. 1920'lerde Türkiye'deki siyasi rejimi "diktatörlük", rejimin kurucusu Atatürk'ü de "diktatör" ilân eden Fransız gözlemcilerdeki bu olumsuz imaj, 1930'larda yerini övgü dolu eserlere bıraktı. Dönemin Fransa'sının gözünde Atatürk nasıl bir imaja sahipti? Pınar Dost bu sorunun cevabını arıyor.

Türkiye'de Hukuk ve Demokrasi Sorunu – Çözüm Önerileri ve Çıkış Yöntemleri!

Hessen Türk Toplumu - Türkische Gemeinde Hessen, 27 nisan 2014 günü, "Türkiye'de Hukuk ve Demokrasi Sorunu – Çözüm Önerileri ve Çıkış Yöntemleri!" başlıklı bir konferans düzenliyor. Konferansın konuşmacıları, Prof. Dr. Metin Feyzioğlu (Türkiye Barolar Birliği Başkanı - TBB), Av. Sema Aksoy (Ankara Barosu Başkanı) ve Prof. Dr. Necdet Basa (TBB Başdanışmanı).

Türkiye'de Hukuk ve Demokrasi Sorunu – Çözüm Önerileri ve Çıkış Yöntemleri! [Düzenleyen: Hessen Türk Toplumu - Türkische Gemeinde Hessen] / 27 nisan 2014, 14:00; Saalbau Volkshaus Sossenheim, Siegener Straße 22, 65936 Frankfurt am Main

Osmanlı Cephesinde Yeni Bir Şey Var: Cihan Harbi'ne Yeniden Bakmak (1914-1918)

I. Dünya Savaşı'nın yüzüncü yıldönümü dolayısıyla, Tarih Vakfı ve Orient-Institut İstanbul tarafından düzenlenen uluslararası konferans, 8 – 12 nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleşiyor.

20. yüzyılı tesis eden başlıca tecrübelerden biri olan Cihan Harbi'nin 100. yıldönümünde, konuya dair bilgilerimizin dayandığı temelleri gözden geçirmeyi ve son 30 yılda gelişen yeni askeri tarih anlayışı temelinde Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı tecrübesine dair yeni araştırmaları bir araya getirmeyi amaçlayan konferansta, 20 oturumda 70'i aşkın bildiri sunuluyor.

Benjamin Fortna, Christina Koulouri, Elisabeth Thompson, Engin Akarlı, Eyal Ginio, Fikret Adanır, Fuat Dündar, Hamit Bozarslan, Hans-Lukas Kieser, Heghnar Watenpaugh, Holly Shissler, Margaret Anderson, Mete Tunçay, Mustafa Aksakal, Nathalie Clayer, Oliver Janz, Salim Tamari, Selçuk Esenbel, Şevket Pamuk, Taner Akçam, Wolfgang Gust gibi alanlarının önde gelen isimlerinin katılacağı konferans, 8 nisan çarşamba günü saat 9:30'da açılış konuşmalarıyla başlıyor ve 12 Nisan Cumartesi günü 11:00-12:30 arasındaki kapanış paneliyle sona eriyor.

Almanya Başkonsolosluğu, konferans katılımcıları için 8 nisan 2014 akşamı Eric-Jan Zürcher'in konuşma yapacağı bir kapalı resepsiyon düzenliyor. Ayrıca, I. Dünya Savaşı'nın yüzüncü yılı dolayısıyla dört yıla yayılmış bir dizi olarak planlanan Thyssen Lectures konferanslar serisinin ikincisi, konferans kapsamında 10 nisan Salı günü saat 11:00-12:30 arasında Prof. Jay Winter tarafından veriliyor.

Firuz Kutal çizdi: Twitter'dan sonra YouTube da yasak!

© Firuz Kutal çizdi: 'Twitter'dan sonra YouTube da yasak!'

2 Nisan 2014 Çarşamba

Nurdan Likos - Serbest Düşüş | Free Fall

Nurdan Likos - "Ağlama Anneciğim Acımıyor",
tuval üzeri akrilik, 180 x 150 cm., 2013
[KanalKultur] - Nurdan Likos, "Serbest Düşüş / Free Fall" isimli ikinci solo resim sergisiyle 4 nisan – 4 mayıs 2014 tarihleri arasında Galeri İlayda'da sanatseverlerle buluşuyor.

Hülya Küpçüoğlu, sanatçı ve eserleri hakkında şunları kaydediyor:

"Nurdan Likos, sergisinde başkalarının hayatlarından yola çıkıyor. O kişilerin portrelerini kullanarak, kişiye ait özel bir durumu vurgulamış oluyor. Bu resimlerinde sanatçı önce bir psikolog gibi etrafındaki insanları dinliyor; yaşadıkları olaylardan nasıl etkilendiklerini ve bu olaylar sonrasında kendilerini nasıl özgürleştirdiklerini öğreniyor. Ardından, kendi akıl süzgecinden, olayın ya da olayların kendi üzerindeki yansımasından yola çıkarak, onların, yaşam gerçeklikleri üzerinden yeni bir kurgu oluşturuyor. Ancak bu yeni kurgu, sanatçının tuvalinde tekrarlar ile karşımıza çıkıyor. Daha önceki çalışmalarında karşımıza çıkmayan bu yinelemelerin nedeni, sadece sanatçının plastik bir düşünceyi vurgulaması değil, aynı zamanda içerikle ilgili bir gerçekliğe de işaret etmektir. Bu gerçekliği anlamak için, Likos'un konuştuğu ve resimlerinin içeriğinde yer verdiği kişilerin hayatlarına bakmak gerek. Genelde uzun süreçler halinde geçirilen olumlu ya da olumsuz deneyimler vardır resimlerin arka planında. Gerçeğe olan paralellik, içerikte devam ederken, sanatçının yorumu ile farklı boyutlara ulaşmakta ve yinelemeler de bu noktada yerini almaktadır. Artık yola çıkılan o gerçeklik bozulmuştur, başka bir evrende ya da başka bir boyutta günümüzün moda deyimiyle ‘paralel' bir gerçeklik yaratmıştır sanatçı. Bu paralel gerçeklik, başka bir evrende yaşanan aynı olayın farklı bir sonucu ya da etkisi gibi fantastik bir konumlandırma ile karşımıza çıkmaktadır. Zaman ve mekanın hissedilmediği bu dünyada sadece o çevreden alınmış bir detay etkisi ile Likos, kendi sanatı için yeni ve uzun bir koşunun da başlangıcını yapmıştır. Ancak sanatçının kompozisyonlarında kurgulamış olduğu figürlerin gerek duruşları ve gerekse nesnelerin yorumu, bize, fantastik dünyanın kapılarını açar. Kadın figürleri konumları itibariyle kimi zaman bir aristokrat ya da kraliçe gibi dururlar. Hiçbirinde sıradan bir insan izlenimi yoktur. Sorunlarıyla baş edebilen, bu yolda çeşitli çözümler geliştirmiş olan kadınlardır onlar.

Nurdan Likos - "Su Perisi",
tuval üzeri akrilik, 175 x 145 cm., 2013
Sanatçı, sergisi çerçevesinde gerçeklik ve algıyı da gündeme getirmektedir. Herkes etrafındaki gerçekliği farklı bir biçimde algılar, bu sebeple tek bir algı yoktur. Söyleyebiliriz ki gerçeklik, serbestçe ve olanca ağırlığı veya hafifliği ile düşerken, 'algı' kavramına bir vurgu da vardır.

Likos bütün resimlerinde obsesif bir şekilde aynı 6 rengi kullanmaktadır. Bunlar, pembe, mavi, sarı, yeşil, siyah ve beyazdır. Geleneksel kültür kodlarından yola çıkmasa bile, almış olduğu toplumsal kültür sonucunda, kadını pembe ile erkeği ise mavi ile simgeler. Kadın aynı zamanda Likos için coğrafyayı temsil eder. Sanatçı resimlerini koyu-açık düzeni içerisinde dengede tutmak ister. Siyah ve beyaz Likos için yin-yang'ı, iyi ve kötü kavramlarının birbiri ardına, birbirini izleyerek gelmesi, hayatın içindeki dengeyi temsil etmektedir. Ritm, sadece renklerle alakalı değil aynı zamanda yaşamın ritmine de bir göndermedir.

Nurdan Likos, bir hikaye anlatıcısı gibidir. O hikayeyi her figürde, her tuvalde baştan yazar. Kendi zihin salonlarından geçirdiği duygularını, düşüncelerini, yorumlarını sunar. Kadın hikayelerinden yola çıkar sanatçı. Feminist bir bakış açısı yoktur ama kadın ve hayat üzerine kısa, derin ve öz farkındalıklar yaratmaya çalışır. Etkili bir sunum ile onları ön plana çıkartır ve vurgular. İzleyicilere onların hikayeleri üzerinden çözümleri anımsatarak, olaylar karşısındaki duruşunu da sergilemiş olur."

Nurdan Likos

1985'te Sakarya'da doğdu. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Anasanat Dalı'ndan 2011 yılında mezun oldu. Eğitim kurumlarında Sanat Eğitmeni olarak çalışıyor ve kendi atölyesinde resim çalışmalarına devam ediyor..

Kişisel Sergi

2012 "Aklımdakiler", Galeri İlayda, İstanbul [KanalKultur]

Nurdan Likos - Serbest Düşüş | Free Fall / 4 nisan – 4 mayıs 2014; Galeri İlayda, Hüsrev Gerede Cad. No:37, Teşvikiye - İstanbul; Tel.: (0212) 227 92 92