Bu Blogda Ara

18 Ocak 2017 Çarşamba

Ece Çayırlı: Son Yolculuk

[© Ece Çayırlı - KanalKultur] - Pasaport kontrolünden problemsiz geçince, genç kız mutlu oldu. Dikkat çekmemek için, yaşıtları gibi giyinmişti. Önünde artık tek engel vardı: Terminale gidip, Adana uçağına binmek.

Bu yolculuk için, aylardan beri gizli gizli hazırlanmıştı; yaptığından çok emindi. Chat grubundan yazıştığı kızlar, ona kutsal bir görevi (?) yerine getirdiğini defalarca yazmıştı. Ailesinin hiçbir şeyden haberi yoktu; onu en yakın arkadaşına yatılığa gittiğini sanıyorlardı.

Problemsiz kontrolden geçmenin verdiği rahatlıkla, bekleme salonuna yöneldi. Yolcuların çoğu geldiği için, oturacak pek yer kalmamıştı.. Yaşlı bir adamın yanındaki koltuğun boş olduğunu görünce, hemen gidip oturdu.

Heyecanını belli etmemek ve zamanı değerlendirmek için, sırt çantasından çıkardığı "Kültürlerin beşiği: Hatay ilinin tarihi ve güzellikleri" adlı kitabı okumaya başladı. Gideceği yeri az da olsa tanıması önemli idi.

Kitap, yaşlı adamın dikkatini çekmiş olmalı ki, kendisine dönerek:

"Yolculuk Adana'da bitmeyecek galiba? diye sordu. Şaşırsa da dikkat çekmemeliydi: "Evet amca, Antep'e gidiyorum."

"Güzel memlekettir" dedi yaşlı adam. "Oralı mısın?"

"Hayır amca, ilk defa gidiyorum. Siz oralı mısınız?"

"Ben Ankara'nın yakınlarından bir köydenim."

"Memleketini ziyaret edeceksin o zaman amca?"

"Hayır, artık ölmeye gidiyorum."

"Amca, tövbe de! Ölümle şaka olmaz; onu Allah bilir."

"Olur, olur; bu gözler 93 yıldır neler gördü, bu kulaklar 93 yıldır neler duydu... Göreceğimi gördüm, duyacağımı duydum; daha fazlasına tahammülüm yok. Son bir vazifem kaldı; onu da yerine getirdim mi, ölmeye hazırım."

"Torunlarınızı mı görmek amca?"

"Hayır, Ata'nın huzuruna çıkıp, hesap vermek. O bize önemli bir görev verdi; kıymetini bilemedik, kaybettik."

"Amca, Ata'dan sana ne? Adam öleli çok oldu. Bilse ne olur, bilmese ne olur?"

"Sen Türkiye doğumlu değilsin, değil mi?

"Hayır amca, dedem 1963'te Almanya'ya gelmiş; annem ve babam orada doğdu, benim gibi."

"Sizin evde Atatürk'ten hiç bahis edilmez miydi?"

"Dedem severdi, anlatırdı; annem babam hiç konuşmadı."

"Ben Atatürk'ü bizzat tanıdım. O zaman 12 yaşında çocuktum. Bir gün tarlada çalışırken, yolun kenarında bir araba durdu; uzun süre bizi izledi. Sonra dört insan indi; birisi Atatürk'tü. Babam yanlarına gitti. Biraz sonra işaret etti, beni çağırdı. Adımı sordu. 'Cumhur' olduğunu öğrenince, çok mutlu oldu. Büyüyünce ne olmak istediğimi sordu. Kısa bir süre önce kız kardeşim doktorsuzluktan zatürreeye kayıp düştüğü için, doktor olmak istediğimi söyledim. 'Cumhuriyet'in senin gibi evlatlara ihtiyacı var; o, sizin omuzlarınızda büyüyüp güçlenecek' dedi, saçlarımı okşadı ve arabaya bindi."

"Sözünü tuttun mu, amca?"

"Evet, doktor oldum. Görüşmeden bir ay sonra, köye bir görevli geldi ve Atatürk'ün beni Ankara'da yatılı okula aldırtacağını söyledi. Cumhuriyet'in bursu ile okudum ve üniversite eğitimi için, devlet imkânlarıyla üç yıl Fransa'ya ve üç yıl İngiltere'ye gönderildim. Döndüğümde, ülkenin değişik vilâyetlerinde severek görev aldım."

"Almanya'ya ne zaman geldin?"

"27 Mayıs Darbesi esnasında üniversite de hocalık yapıyordum. Tutuklandım ve suçsuz yere beş yıl hapis yattım. Sonra beraat ettim ama, ülkeye ve onu yönetenlere çok kırılmıştım. Biraz uzak kalmak için, Almanya'ya iş için başvurdum. Tam dönecektim, 12 Mart Muhtırası oldu, akabinde 12 Eylül Darbesi. Ondan sonra, her şey hızlı bir şekilde değişti."

"Amca, yaşına göre çok sağlıklı görünüyorsun?"

"Hep, herşey düzelecek umuduyla yaşadığım için. Cumhuriyet'in nereye doğru gittiğini görmeyi, buna tanıklık etmeyi görev bildim. İzlenimlerimi, anılarımı yazdım; günlük tuttum. Onları da gittiğimde Anıtkabir Kütüphanesi'ne vereceğim. Belki birgün ilgili biri gelir ve hasbelkader okumak ister."

"Çok kesin konuşuyorsun amca."

"Senin yaşın daha çok genç evladım; sen bir şeylerin bittiğini görmenin, insanda nasıl bir derin yara açtığını bilemezsin! Ben zamanımı tamamladım ve şanssızlığım, benimle birlikte, Cumhuriyet de..."

Bu arada, havayolu şirketi, Ankara ve Adana uçaklarının hazır olduğu ve yolcu alımına başlanacağının anonsunu yaptı.

Genç kız ve yaşlı adam yerlerinden kalktı; çıkış kapılarına yöneldi. Tam sıraya girerken, yaşlı adam genç kızın omzuna elini koydu:

"Belli olmaz; belki birgün senin gibi bir genç çıkar ve neydi bu Cumhuriyet? Neden yıktınız onu diye sorar?" dedi... [© Ece Çayırlı - KanalKultur]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder